ALAMODE SPRİNG/SUMMER 2012


MARC BY MARC JACOBS 
NEW YORK FASHİON WEEK 
Marc by Marc Jacobs lkbahar/yaz 2011 sezonundan etkilendiği çok açık ortada. Yan şeritlerini tekrarladığı ve soğuk renklerden uzak durduğunu görüyoruz. Genellikle sıcak renklerle siyah birlikteliği gözümüze çarpıyor. Ama beklentinin altında olduğunu söyleyemeden geçemem.











BALENCİAGA 
PARİS FASHİON WEEK 


Balenciaga ise daha cesur ve keskin hatları kullanmayı tercih etmiş.
Aksesuarları ile de farklılığını öne çıkarmış. 
Tarzıyla asi ruhunu, keskin hatları, renklerin karmaşıklığı ve gizemiyle gerçekten ustalığını 
bize birkez daha göstermiş.










GARETH PUGH 
PARİS FASHİON WEEK 




Tasarımlarında moda ve teknolojiyi biraraya getirerek farklı tasarımlarla karşımıza çıkıyor.




Gareth Pugh’ ın değişmeyen stili, bitmeyen zıtlıklar, siyah beyazdan vazgeçmemesi bende farklı bir beğeni yaratıyor. Robocop ceketlerini defilelerinden düşürmüyor.

Fütüristik hayal gücünden hiçbir zaman ödün vermiyor.
Bu sezonda silüetleri sanki uzaydan fırlamışçasına betimlediğini görüyoruz.







Aksesuarlarında , en ince ayrıntısında şeritlerinden sapmamış, tüm ayrıntılarını düşünmüş.



HAİDER ACKERMANN 
PARİS FASHİON WEEK









Biraz gizem, biraz karanlık ve karamsarlık..

Ackermann kadınları bazen kadınsı bazen ise maskülen bir havada. 










Metalik bir ışık yayan turkuaz, kireç yeşili, turuncu kumaşlar gözümüze çarpıyor. 

Maskülen havasının içinde kadınsı hatlarıyla bu kadınlar inanılmaz despot ama bir 
okadar da seksiler. 
Meşhur drapelerini bol dökümlü pantolonlarıyla konuşturmuş. 




















FRANCESCA WOODMAN; GİZEM

Francesca Woodman Amerikalı bir fotoğrafçı eserlerine derin bir anlam katabilen ruhani direnç kazandırabilen bir sanatçıydı. Gerektiğinde sürrealist ve gerektiğinde de feminist ve gizemli olabiliyordu. Karmaşık bir yaşamı, karanlık ve gizemli bir ruhu vardı ve bunu eserlerine sanatsal bir anlam katarak yansıtabiliyordu..
FRANCESCA WOODMAN-SELF PORTRAİT




Francesca Woodman- Belgesel


Francesca Woodman psikolojisindeki karanlığı, ruhundaki gizemi ve karakterindeki karamsarlığı fotoğraflarına siyah-beyaz olarak yansıtıyordu..


Vücudunu şeffaflaştırarak duvarların ötesine geçme hissi yaratarak sanatını bir nevi  soyutlaştırdı..


 Bir fotoğrafının altına bir not düşmüştü: Bir melek olmak üzere...





Ve 1981 de büyük bir bunalım ve karamsarlığa yenik düşerek intihar ederek öldü.. 23 yaşındaydı..
Ama eserleri her zaman ilgi çekmiş ve unutulmayan bir fotoğrafçı olarak akıllarımızda kaldı..

Geçen sene Temmuz ayında Milanoda ki sergisine gittim.. Palazzo Della Ragione de çok farklı bir düzen oluşturularak eserleri asılmış ve hepsi bir hikaye anlatırcasına sıralanmıştı. İnsanda merak uyandırıyor ve büyülenmiş bir şekilde eserlerin hikayelerine odaklanıyordum.. Benim için inanılmaz bir sergiydi..  


TUTKU / PASSIONE




Beni bukadar büyüleyebileceğini düşünemezdim.. O mükemmel bir senarist, oyuncu ve yönetmen..
Evet o amerikalı bir sanatçı"john turturro"..  Neyse olay şu.. Geçen gün film festivaline bilet aldım.. Tutku adında bir film. Ben onu romantik
bir film olarak düşünürken karşıma inanılmaz bir sanat karmaşası çıktı.. Muhteşem bir belgesel çekimi ve muhteşem bir müzik ziyafeti
verdi biz seyircilere.. Belki herkes bu kadar etkilenmedi ama beklediğimin üstünde sanat kokan bir filmdi..
İnanılmaz büyülendim.. Napoli'nin başka bir yüzünü gösterdi bana..2 gündür herkese bu adamın görsel algısından ve etnik müzikleri ardı ardına bu kadar uyum içerisinde
yansıtabılmesini anlatıp durdum..  Evrende bu kadar olağanüstü seslerin oldugunu bilmiyordum..
John turturro' nun da dediği gibi fakir ülkeler ve şehirlerdeki halkın konuşarak yada kavga ederek değil sesleriyle kendilerini ifade ettiklerini
ve bu sebepten dolayıda herzaman sefaletten şikayet etmeden mutlu olabildiklerini gördüm .. Kısacası ben
bu adama bayıldım ve şimdiden filmlerini izlemeye başladım .. Size tavsiyem bu görsel ve algısal şöleni kaçırmayın.. Beni bukadar büyüleyebileceğini düşünemezdim.. O mükemmel bir senarist, oyuncu ve yönetmen..
Evet o amerikalı bir sanatçı"john turturro"..  Neyse olay şu.. Geçen gün film festivaline bilet aldım.. Tutku adında bir film. Ben onu romantik
bir film olarak düşünürken karşıma inanılmaz bir sanat karmaşası çıktı.. Muhteşem bir belgesel çekimi ve muhteşem bir müzik ziyafeti
verdi biz seyircilere.. Belki herkes bu kadar etkilenmedi ama beklediğimin üstünde sanat kokan bir filmdi..
İnanılmaz büyülendim.. Napoli'nin başka bir yüzünü gösterdi bana..2 gündür herkese bu adamın görsel algısından ve etnik müzikleri ardı ardına bu kadar uyum içerisinde
yansıtabılmesini anlatıp durdum..  Evrende bu kadar olağanüstü seslerin oldugunu bilmiyordum..
John turturro' nun da dediği gibi fakir ülkeler ve şehirlerdeki halkın konuşarak yada kavga ederek değil sesleriyle kendilerini ifade ettiklerini
ve bu sebepten dolayıda herzaman sefaletten şikayet etmeden mutlu olabildiklerini gördüm .. Kısacası ben
bu adama bayıldım ve şimdiden filmlerini izlemeye başladım .. Size tavsiyem bu görsel ve algısal şöleni kaçırmayın..

Kesinlikle dinlemelisiniz. Filmden ufak bir kesit.